Gölgesini Çiğneyen Kadın – ZELİHA AKÇAGÜNER

Hasan

New member
Gölgesini Çiğneyen Kadın, Zeliha Akçagüner’in ilk romanı. Kitap, yıllar sonra karşılaşan orta yaşı geçmiş iki çocukluk arkadaşının, hastalıklarını birlikte yaşama yolculuklarını anlatıyor. İki yaşlı kadın, bir hastane koridorunda karşılaşır ve ilerleyen zamanlarda birbirlerini bırakmazlar. Biri ölümcül bir hastalığın pençesinde boğuşurken diğeri bel ağrısı şikayeti ile gelmiştir hastaneye. Bu karşılaşmadan sonra baş karakterimiz olan Banu, sık sık geçmişe gider, anılarını aktarır okuyucuya. İç sesi ile yaptığı tartışmaların içtenliği, kendine karşı takındığı dürüst tavır, aynı şeyi bende de uygulama isteği oluşturdu. Hani yaşlı teyzeler vardır, karşılarında onları dinleyecek birini bulduklarında hiç susmazlar, konudan konuya atlar, konuştukça konuşurlar ya; bazen Banucan’a da bu yüzden sinir olmadım değil. Fazla anlatıyor demeyeyim de fazla uzatıyor desem daha doğru bir tabir olacak sanki. Zaten kendi de sürekli bu durumdan şikayet ediyor. “Konuşmaya daldım, beni lafa tuttunuz, yine uzattım,vs…” gibi lafları sıkça duyuyoruz kendisinden.:)

Anlatım olarak yukarda dediğim ayrıntı bolluğunun sıkıcılığını saymazsak, akıcı bir dili olduğunu söyleyebilirim. Olay kurgusundan ziyade içsel tartışmalar daha çok ilgimi çekti yine. Bana beni anlattıkça okutturdu kendini. Fakat bir başka kitabını okur muyum, işte onu düşünürüm. Şimdilik böyle bir hevesim yok.
Birkaç alıntı ile sonlandıralım:
“Kendi yaşamında gerçekleştiremediğin özlemlerini kurgusal öykülere yükleyerek yalancı doyumlara ulaşıyorum deme dürüstlüğünü gösteremiyorsun değil mi?” (Sayfa 60)
“Gerçekten hep güzellikler miydi yaşadıkları yoksa onları güzelleştiren çocuklukları mıydı? Çocukluğun yaşanan her şeyde bir hoşluk bulma yatkınlığı mı?” (Sayfa 63)
“Anlayamadığı birçok konu gibi bunu da sormaktan çekiniyordu. Bilgisizliği yüzünden zor durumlara düşmekten utanıyordu.” (Sayfa 121)
“Çekingenliğime gelince, güvensizliğimden kaynaklanırdı. Kendime güvenmeyi öğrenmem yıllarımı aldı. Her davranışımı, her sözümü yanlış yapma korkusuyla tartardım. Bu yüzden doğal olarak sürekli gerilim içindeydim. Üstelik, bunu belli etmemek adına olabildiğince güvenli görünmeye zorlardım kendimi.” (Sayfa 128)
“Öyle antika eşya diye dolaplarda bekletmiyorum, hepsini kendi işlevleri için kullanıyorum.” (Sayfa 139)
“Onun gibi yumuşak, (kişiliksizliğini yumuşaklık olarak gördüğümü çok sonra anladım. Tıpki ağırbaşlılık denen şeyin tavır koyamamak olduğunu anladığım gibi.) alçakgönüllü, uyumlu…” (Sayfa 186-187)

“Neredeyse genlerime işleyen korkularım yüzünden güven duygum, girişim yeteneğim, ataklığım; bir yerlere, bir şeylere bağımlı olmadan yaşamaya çalışmamda, güçlü kararlar alamayışımın kökeninde hep o kemikleşmiş korkularım vardı.” (Sayfa 211)

“Güzel denemez, ilk bakışta çekici de sayılmaz ama başka işte.” (Sayfa 244)

Keyifli okumalar efenim.:)
 
Üst