Ayşe Kulin Handan

Felaket

New member
AYŞE KULİN HANDAN
Ayşe Kulin pek de severek okuduğum yazarlardan biri değil aslında. Buna rağmen 8 kitabını okudum. 20 kitap yazsa 20’sini de okur muydum diye soruyorum kendime. Dürüstçe cevap vermek gerekirse çok sevdiğim Agatha Christie’den bile bir süre sonra sıkıldığımı hatırlarsam, Ayşe Kulin’den çok bile okumuşum diyebilirim. Adı Aylin ile başlayan okumalarımda, sırada bir kitabı var kütüphanede bekleyen. Nerden gelmiş oraya bilmiyorum, muhtemelen çok dikkat edilmemiş bir hediye olsa gerek. 2 – 3 günde bitirilebilecek, çok da düşünmeden okunabilecek, vakit geçsin diye ele aldığım kitap kategorisinde sayabilirim Ayşe Kulin Handan kitabını.

Handan’a geçelim artık di mi? Evet, çok uzattım yine, farkındayım. İsmini, Halide Edip Adıvar’ın aynı isimli eserinden aldığı sıkça vurgulanıyor kitapta. Halide Edip’in Handan’ını okuyasım gelmedi açıkçası. Çok merak ettiremedi kendini. Belki ilerde, bilemiyorum.

Handan 2014’te yazılmış. Ayşe Kulin’in 2015’te yazdığı Tutsak Güneş’ten bir önceki kitabı. Kitabın başları çokça vasat geldi, fazlasıyla sıradan. Hani birçok kitapta rastladığımız türden bir giriş, ısınma cümlelerinden çok uzak bir başlangıç. Kitabın ne zaman yazıldığını merak etmem de tamamen bu basitiliğin rahatsız etmesinden kaynaklı. Handan’ın “h”sindeki dik çizgileri iki sevgiliye benzetmesi, aralarındaki paralel çizgiyi ise onları ayıran bir engel olarak görmesi, benim bakış açıma tamamen ters. Ben başka türlü bakardım, iki paralel çizgi, aynı yönde gidiyor, kesişmelerine imkan yok. Ta ki aralarında bir köprü kurulana kadar. Handan’ın engel olarak gördüğü şey benim gözümde bir birleştirici görevinde. Buradan zıtlaşmaya başladım kitabın karakteriyle. Bu sayede sönen okuma isteğimi canlı tutabilirim diye. Fakat pek beklediğim gibi olmadı. Şaşırtıcı gelişmeler, saran olaylar örgüsü bile oluşmadı.

Biraz da içeriğe geçersek; Handan’ın inişli çıkışlı bir aşk hayatı vardır, bir çok ilişki içinde kendini bulmaya çalışır. Savrulup durur adeta. Kardeşinin ölümü ile, yeğenine bakma sorumluluğunu alır üzerine. Yeğeni ile başladığı hayat yepyeni bir Handan çıkarır ortaya. Gezi olaylarına da değinen kitaptan birkaç alıntı ile sonlandıralım yazımızı:

“1910’ların şerbeti fazla kaçmış baklava kıvamındaki romantizmiyle yazılmış, iç bayıltan mektupları, satır satır okuduğum yetmiyor gibi, üstüne bir de aynı özenle hayatlarımızı karşılaştırıyordum.” (Sayfa 49)

“Hayır, benim aşık olduğum erkekler beni bıraktığında ya da öldüklerinde, böyle bin parçaya ayrılmadım hiç. Sanırım tam da bu noktada ayrılıyor Handan’la yollarımız. İnsanların aşk uğruna ya da terk edilmenin acısıyla canlarına kıymaları, romanlara yaraşabilir. Ama hayat başkadır! Hayatın gerçek kahramanları roman kahramanları kadar kolay teslim olmazlar ölüme. Olamazlar. Can tatlıdır çünkü. Gerçek hayatta zamansız ölümlere sebep olanlar, hastalıklardır, savaşlardır, kazalardır. İntihar, bir kurtuluş yolu olarak akıldan geçirilir, hatta özenilebilir ama ruhsal bir bozukluk söz konusu değilse, gerçekleştirilmez.” (Sayfa 50)
 
Üst