Melis
New member
Kiremiti Kim Buldu? Tarihin En Az Konuşulan Kahramanına Mizahi Bir Bakış
Selam forum ahalisi!
Bugün aklıma yine “kimsenin sormadığı ama hepimizin bilmek istediği” türden bir soru geldi: Kiremiti kim buldu?
Evet evet, yanlış okumadınız. O çatılarda sessizce duran, yağmuru, güneşi, kuş pisliğini aynı sabırla karşılayan o mütevazı kahramanın kökeni ne? Kim ilk kez “Ya şu çamuru biraz şekillendirsem, fırına atsam, sonra da bununla evin tepesini kapatsam nasıl olur acaba?” dedi?
İşte bu soruyu biraz mizah, biraz tarih, biraz da toplumsal gözlemle harmanlayarak konuşalım dedim. Hadi gelin, kiremitin gizemli dünyasına eğlenceli bir yolculuğa çıkalım!
---
Kiremitin Muhtemel Doğuşu: Bir Çamur, Bir Güneş ve Bir İlham Anı
Tahminen M.Ö. 3000 civarlarında bir yerlerde birisi, muhtemelen can sıkıntısından ya da yağmurdan ıslanmış evinden bıkmış olacak ki, eline biraz çamur alıp “Bunu sertleştirebilir miyim?” diye düşünmüştür.
Kimi tarihçilere göre bu kişi bir Sümerliydi, kimilerine göre bir Çinli köylü, bazılarına göreyse bir “erken dönem müteahhit”. Ama bana sorarsanız, bu kişi kesinlikle “hayatı pratik hale getirmeye çalışan bir erkekti.”
Çünkü düşünün: Erkekler genelde çözüm odaklıdır. Muhtemelen bir gün karısı, “Ya yine tavan akıyor, sen de hep o taşlarla aynı şekilde diziyorsun!” demiştir. Bunun üzerine adam, “Tamam canım, ben hallederim” deyip gitmiş, çamuru yoğurmuş, güneşe sermiş, sonra da bir mucit edasıyla bağırmıştır:
> “Bak işte! Artık yağmur değil, sadece komşunun horozu damdan akacak!”
Ve o an, insanlık tarihinde kiremitin doğumu gerçekleşmiştir.
---
Kadınlar Kiremiti Buldularsa: Estetik, Empati ve Ev Uyumu
Ama tabii ki bu hikâyenin başka bir versiyonu da olabilir. Çünkü dürüst olalım, erkekler genelde “işlev” odaklıdır, ama “görünüm” kısmı çoğu zaman kadınlara kalır.
Belki de ilk kiremiti bir kadın yaptı. Evde otururken baktı ki, yağmur yağınca su içeri sızıyor, toprak tavan çamur gibi akıyor. O da düşündü:
> “Tamam, suyu geçirmesin ama biraz da şık dursun!”
Ve eline aldığı çamuru nazikçe şekillendirip kuruttu. Sonra da komşular geldi:
— “Aaa Ayşe abla, dam çok güzel olmuş, nereden buldun bu kırmızı taşları?”
— “Kendim yaptım tatlım, biraz sabır, biraz güneş.”
İşte o günden sonra kiremit, sadece bir yapı malzemesi değil, aynı zamanda bir estetik beyanı haline geldi.
Kadınlar olmasa belki bugün bütün çatılar gri beton olurdu. Oysa şimdi baktığınızda, kiremitin o sıcak kırmızısı insanı çocukluğuna götürür, sanki eski mahallelerin kokusunu getirir. Bu yüzden ben diyorum ki:
> “Kiremiti belki bir erkek buldu ama güzelleştiren kesinlikle bir kadındı.”
---
Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı: Çatı mı? Savunma Hattı mı?
Bir erkek için kiremit sadece yağmurdan koruyan bir malzeme değildir. O, stratejik bir araçtır. Çünkü erkek beyninde “çatıyı korumak” = “kaleyi savunmak”tır.
Tarihteki ilk kiremit dizicileri muhtemelen birbirleriyle şu şekilde konuşuyordu:
— “Senin kiremitlerin ne kadar eğimli?”
— “Otuz derece.”
— “Hıh, ben kırk beş yaptım. Rüzgârı direkt savuşturuyor.”
Bir nevi taktik savaşı yani. Hatta belki de kiremitin ilk mühendislik çizimleri, kahve içilen bir kil tabletin kenarına kazınmıştı.
Ve eminim o dönemde bir erkek gururla şöyle demiştir:
> “Benim kiremit sistemi, komşununkinden yüzde 15 daha verimli!”
Bugün bile erkekler bir araya gelince konu dönüp dolaşıp yapı malzemelerine gelir. Kiremit, bu geleneğin atasıdır.
---
Kadınların Empatik Yaklaşımı: Kiremitin Altında Bir Hayat Var
Kadınlar içinse kiremit, sadece evin çatısı değildir. O, ailenin huzurunun sembolüdür.
Bir kadın yağmur başladığında dışarı bakar ve şunu düşünür:
> “Oh, kiremitler sağlam, çocuklar kuru kalacak.”
Kadınların bakışında kiremit, bir estetik objeden çok bir koruma kalkanıdır.
Hatta belki de o ilk kiremit yapan kadın, sadece kendi evini değil, bütün köyü düşünmüştü:
> “Ben yapayım da herkes faydalansın.”
Bu yüzden kadınların kiremit anlayışı, toplumsal dayanışma ve duygusal denge içerir.
Erkek “çatıyı kapatayım da ev ıslanmasın” der, kadın ise “çatıyı güzel kapatayım da ev sıcak ve huzurlu olsun” der.
İkisi birleşince, işte o zaman ortaya bugün bildiğimiz mükemmel çatı sistemi çıkar.
---
Kiremitin Evrimi: Teknoloji, Stil ve Dram
Bugün kiremitler artık klasik kil versiyonlarından metalik modellere, güneş enerjili sistemlere kadar evrim geçirdi. Ama ben hâlâ o eski kiremitlerin nostaljik kırmızısını seviyorum.
Yeni nesil çatılar mükemmel mühendislik örneği olabilir ama o klasik kiremitlerin her biri sanki küçük bir hikâye anlatıyor.
Düşünün, her kiremitin altında bir anı var:
Birinin üstünde kuş yuva yapmış, birinin altına çocuk top saklamış, birinin ucundan sızıntı olmuş ama yine de ev ayakta kalmış.
Yani kiremit, sadece bir çatı değil, bir yaşam tanığı.
---
Forumdaşlara Sorular: Kiremitin Felsefesi
Şimdi size birkaç ciddi ama eğlenceli soru:
- Sizce kiremiti ilk kim buldu, bir “çözüm arayışındaki adam” mı yoksa “evini güzelleştirmek isteyen bir kadın” mı?
- Eğer kiremit olsaydınız, nasıl bir kiremit olurdunuz? Klasik mi, modern mi, yoksa solar panelli mi?
- Sizce günümüz insanı hâlâ aynı “kiremit ruhu”nu taşıyor mu, yoksa artık hepimiz betonlaşmış durumdayız mı diyorsunuz?
Bu başlığı biraz ciddiyetle ama bolca gülümsemeyle tartışalım istiyorum. Çünkü bazen tarihî buluşlar bile günlük hayattaki küçük mizahlarla anlam kazanıyor.
Belki de hepimiz biraz kiremit gibiyizdir: Yağmuru, güneşi, fırtınayı yiyoruz ama hâlâ üstümüzde birilerini korumaya devam ediyoruz.
---
Sonuç: Kiremit İnsanlığın Dayanıklılık Sembolüdür
Kim buldu bilmiyoruz ama kiremitin hikâyesi insanın hikâyesidir:
Biraz sabır, biraz dayanıklılık, biraz estetik, biraz da mizah.
Yani kiremit, hayat gibi — arada kırılır ama yenisi hep yapılır.
Ve unutmayın forumdaşlar:
> “Kiremitler düşebilir, ama mizah duygusu çatımızda kaldıkça hiçbir yağmur moralimizi bozamaz.”
Şimdi söz sizde: Kiremiti kim buldu dersiniz?
Selam forum ahalisi!
Bugün aklıma yine “kimsenin sormadığı ama hepimizin bilmek istediği” türden bir soru geldi: Kiremiti kim buldu?
Evet evet, yanlış okumadınız. O çatılarda sessizce duran, yağmuru, güneşi, kuş pisliğini aynı sabırla karşılayan o mütevazı kahramanın kökeni ne? Kim ilk kez “Ya şu çamuru biraz şekillendirsem, fırına atsam, sonra da bununla evin tepesini kapatsam nasıl olur acaba?” dedi?
İşte bu soruyu biraz mizah, biraz tarih, biraz da toplumsal gözlemle harmanlayarak konuşalım dedim. Hadi gelin, kiremitin gizemli dünyasına eğlenceli bir yolculuğa çıkalım!
---
Kiremitin Muhtemel Doğuşu: Bir Çamur, Bir Güneş ve Bir İlham Anı
Tahminen M.Ö. 3000 civarlarında bir yerlerde birisi, muhtemelen can sıkıntısından ya da yağmurdan ıslanmış evinden bıkmış olacak ki, eline biraz çamur alıp “Bunu sertleştirebilir miyim?” diye düşünmüştür.
Kimi tarihçilere göre bu kişi bir Sümerliydi, kimilerine göre bir Çinli köylü, bazılarına göreyse bir “erken dönem müteahhit”. Ama bana sorarsanız, bu kişi kesinlikle “hayatı pratik hale getirmeye çalışan bir erkekti.”
Çünkü düşünün: Erkekler genelde çözüm odaklıdır. Muhtemelen bir gün karısı, “Ya yine tavan akıyor, sen de hep o taşlarla aynı şekilde diziyorsun!” demiştir. Bunun üzerine adam, “Tamam canım, ben hallederim” deyip gitmiş, çamuru yoğurmuş, güneşe sermiş, sonra da bir mucit edasıyla bağırmıştır:
> “Bak işte! Artık yağmur değil, sadece komşunun horozu damdan akacak!”
Ve o an, insanlık tarihinde kiremitin doğumu gerçekleşmiştir.
---
Kadınlar Kiremiti Buldularsa: Estetik, Empati ve Ev Uyumu
Ama tabii ki bu hikâyenin başka bir versiyonu da olabilir. Çünkü dürüst olalım, erkekler genelde “işlev” odaklıdır, ama “görünüm” kısmı çoğu zaman kadınlara kalır.
Belki de ilk kiremiti bir kadın yaptı. Evde otururken baktı ki, yağmur yağınca su içeri sızıyor, toprak tavan çamur gibi akıyor. O da düşündü:
> “Tamam, suyu geçirmesin ama biraz da şık dursun!”
Ve eline aldığı çamuru nazikçe şekillendirip kuruttu. Sonra da komşular geldi:
— “Aaa Ayşe abla, dam çok güzel olmuş, nereden buldun bu kırmızı taşları?”
— “Kendim yaptım tatlım, biraz sabır, biraz güneş.”
İşte o günden sonra kiremit, sadece bir yapı malzemesi değil, aynı zamanda bir estetik beyanı haline geldi.
Kadınlar olmasa belki bugün bütün çatılar gri beton olurdu. Oysa şimdi baktığınızda, kiremitin o sıcak kırmızısı insanı çocukluğuna götürür, sanki eski mahallelerin kokusunu getirir. Bu yüzden ben diyorum ki:
> “Kiremiti belki bir erkek buldu ama güzelleştiren kesinlikle bir kadındı.”
---
Erkeklerin Stratejik Yaklaşımı: Çatı mı? Savunma Hattı mı?
Bir erkek için kiremit sadece yağmurdan koruyan bir malzeme değildir. O, stratejik bir araçtır. Çünkü erkek beyninde “çatıyı korumak” = “kaleyi savunmak”tır.
Tarihteki ilk kiremit dizicileri muhtemelen birbirleriyle şu şekilde konuşuyordu:
— “Senin kiremitlerin ne kadar eğimli?”
— “Otuz derece.”
— “Hıh, ben kırk beş yaptım. Rüzgârı direkt savuşturuyor.”
Bir nevi taktik savaşı yani. Hatta belki de kiremitin ilk mühendislik çizimleri, kahve içilen bir kil tabletin kenarına kazınmıştı.
Ve eminim o dönemde bir erkek gururla şöyle demiştir:
> “Benim kiremit sistemi, komşununkinden yüzde 15 daha verimli!”
Bugün bile erkekler bir araya gelince konu dönüp dolaşıp yapı malzemelerine gelir. Kiremit, bu geleneğin atasıdır.
---
Kadınların Empatik Yaklaşımı: Kiremitin Altında Bir Hayat Var
Kadınlar içinse kiremit, sadece evin çatısı değildir. O, ailenin huzurunun sembolüdür.
Bir kadın yağmur başladığında dışarı bakar ve şunu düşünür:
> “Oh, kiremitler sağlam, çocuklar kuru kalacak.”
Kadınların bakışında kiremit, bir estetik objeden çok bir koruma kalkanıdır.
Hatta belki de o ilk kiremit yapan kadın, sadece kendi evini değil, bütün köyü düşünmüştü:
> “Ben yapayım da herkes faydalansın.”
Bu yüzden kadınların kiremit anlayışı, toplumsal dayanışma ve duygusal denge içerir.
Erkek “çatıyı kapatayım da ev ıslanmasın” der, kadın ise “çatıyı güzel kapatayım da ev sıcak ve huzurlu olsun” der.
İkisi birleşince, işte o zaman ortaya bugün bildiğimiz mükemmel çatı sistemi çıkar.
---
Kiremitin Evrimi: Teknoloji, Stil ve Dram
Bugün kiremitler artık klasik kil versiyonlarından metalik modellere, güneş enerjili sistemlere kadar evrim geçirdi. Ama ben hâlâ o eski kiremitlerin nostaljik kırmızısını seviyorum.
Yeni nesil çatılar mükemmel mühendislik örneği olabilir ama o klasik kiremitlerin her biri sanki küçük bir hikâye anlatıyor.
Düşünün, her kiremitin altında bir anı var:
Birinin üstünde kuş yuva yapmış, birinin altına çocuk top saklamış, birinin ucundan sızıntı olmuş ama yine de ev ayakta kalmış.
Yani kiremit, sadece bir çatı değil, bir yaşam tanığı.
---
Forumdaşlara Sorular: Kiremitin Felsefesi
Şimdi size birkaç ciddi ama eğlenceli soru:
- Sizce kiremiti ilk kim buldu, bir “çözüm arayışındaki adam” mı yoksa “evini güzelleştirmek isteyen bir kadın” mı?
- Eğer kiremit olsaydınız, nasıl bir kiremit olurdunuz? Klasik mi, modern mi, yoksa solar panelli mi?
- Sizce günümüz insanı hâlâ aynı “kiremit ruhu”nu taşıyor mu, yoksa artık hepimiz betonlaşmış durumdayız mı diyorsunuz?
Bu başlığı biraz ciddiyetle ama bolca gülümsemeyle tartışalım istiyorum. Çünkü bazen tarihî buluşlar bile günlük hayattaki küçük mizahlarla anlam kazanıyor.
Belki de hepimiz biraz kiremit gibiyizdir: Yağmuru, güneşi, fırtınayı yiyoruz ama hâlâ üstümüzde birilerini korumaya devam ediyoruz.
---
Sonuç: Kiremit İnsanlığın Dayanıklılık Sembolüdür
Kim buldu bilmiyoruz ama kiremitin hikâyesi insanın hikâyesidir:
Biraz sabır, biraz dayanıklılık, biraz estetik, biraz da mizah.
Yani kiremit, hayat gibi — arada kırılır ama yenisi hep yapılır.
Ve unutmayın forumdaşlar:
> “Kiremitler düşebilir, ama mizah duygusu çatımızda kaldıkça hiçbir yağmur moralimizi bozamaz.”
Şimdi söz sizde: Kiremiti kim buldu dersiniz?