Töhmet kimin eseridir ?

Sude

New member
Töhmet: Bir Hikaye, Bir İsim, Bir Eser

Birkaç hafta önce eski bir kitapçıda gezinirken bir rafın köşesinde “Töhmet” adlı bir kitaba rastladım. Kitap, hem ismi hem de konusu itibarıyla beni fazlasıyla çekti. Kim yazmış olabilir diye düşündüm ve sayfalarını karıştırmaya başladım. Eserin yazarı, Orhan Kemal, tam da bu noktada devreye girdi. Fakat kitabı, yalnızca yazarın ismini bilmekle anlamak mümkün müydü? Hayır, hiç de öyle değildi. Şimdi sizlere, “Töhmet”in hangi yolları, hangi karakterleri ve hangi toplumsal olayları aydınlatmaya çalıştığını keşfettiğim o yolculuğu anlatmak istiyorum.

Yavaş Yavaş Çözülen Bir Toplum: Ayşe’nin Hikayesi

Ayşe, her sabah erken saatlerde, İstanbul’un dar sokaklarında yürüyerek işine giderdi. Bir fabrikada, üretimin kalbi olan makinelerle ilgileniyor, her hareketinde düzen ve disiplin arıyordu. Onun için dünya, karmaşık ve hızla akan bir sistemdi. Fakat, yavaş yavaş bu sisteme ayak uydurdukça, iş yerindeki ilişkiler de dikkatini çekmeye başladı. Kadınların, erkeklerin arasında sessizce var olma mücadelesi verdiği bir dünyada, Ayşe'nin rolü hep arka planda kalıyordu. Kendini kanıtlamak için her fırsatta daha fazla çalışıyor, daha fazla emek veriyordu.

Bir gün, fabrikada küçük bir aksaklık yaşandı. Ayşe’nin çalıştığı makinelerden biri, bir anda durdu ve üretim kesildi. O an, erkek iş arkadaşlarının ve patronunun hemen çözüme odaklandığını görmek, Ayşe'yi düşündürmüştü. Erkeklerin hızlı ve stratejik bir şekilde problemi çözmeye çalıştığı, ancak bir kadının emeği ve hissiyatının çoğu zaman göz ardı edildiği bir dünyada, Ayşe'nin kalbi acıdı. Çözümün daha çok ilişki kurmaktan ve empatik bir bakış açısı geliştirmekten geçtiğini düşündü, ama kimse bunu duymak istemiyordu.

Zeynep ve İsmail: Çözüm Arayışının Farklı Yolları

Ayşe, çözüm odaklı ve analitik düşünen erkeklerle her geçen gün daha fazla çatışıyordu. Fabrikada başta Zeynep olmak üzere birkaç kadın daha vardı, ama onlar da Ayşe’nin yaptığı gibi, genellikle susturuluyor ve arka planda bırakılıyordu. Ayşe, Zeynep ile bir öğle arası sohbetinde, “Sence erkeklerin çözüm odaklı düşünmesi hep doğru mu? Bazen her şeyi hızlıca çözüp geçmek, derinlemesine düşünmeyi engellemiyor mu?” diye sordu. Zeynep gülümsedi ve “Belki ama bazen duygusal bir yaklaşım da gerekebilir. Belki de toplumsal yapılar, hep strateji ve çözüm yerine ilişkileri göz ardı etmemizi istiyor” diye yanıtladı.

İsmail ise, fabrika yöneticisiydi ve en başından beri her şeyin hızla ilerlemesini isteyen biriydi. Ayşe ve Zeynep’in işlerin daha duygusal ve ilişkisel yönlerine dair söylediklerini duysa da, “Zaman kaybedemeyiz. Bu tür sorunları çözerken sadece veriye ve sonuçlara bakmalıyız” diyerek onları geçiştirdi. Erkeklerin stratejik düşünme biçimi ile kadınların daha duygusal, insan odaklı yaklaşımının farkları arasındaki çatışma burada iyice belirginleşiyordu.

Töhmet: Tarihsel Bir Gerçekliğin Ardında Gizli Anlamlar

Hikaye burada sadece bireysel bir çaba ya da kişisel bir düşünce meselesi olmaktan çıkıyor. Ayşe’nin yaşadığı bu içsel çatışma, aslında toplumsal yapının ve tarihsel olayların bir sonucu olarak şekilleniyor. “Töhmet”, sadece bireylerin fikir çatışmalarını değil, aynı zamanda bir toplumun kolektif belleklerini ve bu bellek üzerinden şekillenen toplumsal algıları da gözler önüne seriyor. Kitapta, insanların birbirlerine karşı hissettikleri suçluluk, bir bakıma bu toplumun içinde var olmanın getirdiği zorluklarla yüzleşmeye çalışanların yaşadığı bir süreç.

Hikayedeki Ayşe, bir kadın olarak, bu suçluluğun altında ezilmeye başlıyor. Kadınların sadece birer figür olarak algılandığı, toplumsal rollerin sert bir şekilde dayatıldığı bu dünyada, “Töhmet” sadece bir kişiye değil, tüm bir sisteme yönelik bir eleştiriydi. Kadınların ilişkisel yaklaşımlarının toplumda “çözüm” yerine “ağır” ve “düşünceli” olarak görülmesi, aslında onların duygusal zekalarının ve sosyal bağlarının ne kadar önemli olduğunu gözden kaçıran bir anlayışı işaret ediyor.

Hikayenin Sonu: Çözüm ve Duygu Arasındaki Dengeyi Bulmak

Ayşe’nin yaşadığı karmaşa, zamanla çözüm odaklı düşünmekle empatik yaklaşım arasında bir denge kurmayı başarması gerektiğini öğretir. Tüm bu yaşananlar, bir kadın olarak Ayşe'nin yerini ve değerini toplumsal yapının içinde bulma mücadelesidir. İsmail’in stratejik bakış açısını, Zeynep’in empatik yaklaşımını ve Ayşe’nin duygusal içsel yolculuğunu düşündüğümüzde, aslında her iki bakış açısının da ayrı ayrı önemli olduğunu fark edebiliriz. Zeynep’in söylediği gibi, ilişkiler ve insanlar arasında kurulan bağlar, bir toplumun gerçeğiyle ne kadar uyumlu olursa, çözüm süreçleri de o kadar etkili olur.

Tarihsel bir perspektiften baktığımızda ise, her iki cinsiyetin toplumda nasıl farklı roller üstlendiğini ve bu rollerin, çözüm arayışını nasıl şekillendirdiğini de görmek önemli. Ayşe’nin “Töhmet”i yaşadığı, bir anlamda toplumsal yapının kabul etmeye çalıştığı bir düzenin tam ortasında duruyor. Zeynep ve Ayşe, duygusal bir çözüme ulaşmak için daha fazla ilişki kurmaya ve empatik bir yaklaşım benimsemeye çalışırken, İsmail gibi figürler daha çok sonuç odaklı ve stratejik bir bakış açısına sahip.

Sizce, çözüm odaklı bakış açısı ile empatik yaklaşım arasındaki denge nasıl sağlanabilir? Kadın ve erkek bakış açıları, toplumun genel yapısını nasıl etkiler? Bu konudaki görüşlerinizi forumda paylaşarak tartışmaya katılın.
 
Üst